31 Ağustos 2015 Pazartesi

İrem Kükrer Yazdı; "Yağmur Seremonisi Burcu Özberk"


Ranini TV yazarlarından İrem Kükrer,  "Yağmur Seremonisi Burcu Özberk" başlığı altında yüreklere dokunacak bir yazı yazdı. Bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyoruz...

Kurduğumuz dengenin içerisinde kalan bir teraziyiz. Konumlandırdığımız yolun her bir metrekaresine serpiştirdiğimiz bir avuç hayalimiz var. İşte o bir avuçtan çok daha fazlası var Burcu Özberk'te. Müzikle şekillenmiş bir hayali izliyormuşuz meğer. Sanatla işlenmiş bir yaşam ve o yaşamın içerisinden salınarak geçen bir kadın Burcu Özberk. Bir avuç çılgınlık, bolca düzen, tamamını karıştıracağımız bir adalet ve o adaletin içerisinde eşit miktarda özgürlük. İşte Burcu Özberk'ten her hafta kalbimize üflenen ninni bu.

Eskişehir'in düzeninden ele avuca sığmayan bir kadın çıkmış. Koyulan kuralların ortasına oturup ıslık çalacak kadar deli dolu. Hacettepe'den ve bir keman yayından süzülmüşçesine gelen biri olarak girmiş 'vizontele'nin içerisine. Hala büyülüyor, yalan yok.
Bazı insanların karakterlerine bir avuç delilik serpildiğine inanan ben, şimdilerde o deliliğin hattat elinden dökülmüşçesine yakıştığını gördüğümde kalbimde hayranlığın kanat seslerini duyuyorum. Hayatının ortasında ısrarla dikilip "Denge!" diye bağırabilen bir kadın olduğunu çözmem çok zaman almadı. 

Onu tanırken eski filmleri anımsadığımda, yatılı okulların bayan müdireleri zihnimde canlanıyor. Dış dünyada fırtınalar estiren ama içinde haylaz bir çocukluk taşıyan o eşsiz karakterlerin tutkusu var Burcu Özberk'te. Kalbinin kırılmasına izin vermeyecek kadar net ama olur da kalbi kırılırsa tüm kapılarını kapatacak kadar hassas olduğunu anladığımda, bir kez daha karakterinin önünde sevgiyle eğiliyorum.
Eğitimini sürdürürken Erdal Beşikçioğlu ile tanışması onu kadrajın önüne itmiş. Yıllar geçse de ona olan vefası her geçen gün büyüyor. Ranini'nin set yazısını okuduk hep beraber. Burcu Özberk'in dilinden düşüremediği Erdal Beşikçioğlu'na ben de minnet duymaya başlıyorum. 

Onu ilk defa Muhteşem Yüzyıl'da izledik. Güneşin Kızları'nı izlediğim ilk anda aklıma Huri Cihan geldi. Realist bir kadın Burcu Özberk. Huri Cihan'ın da içinde bir gerçekçilik vardı. Belki de bundandır, yeni gördüğümüz bir yüzü hiç yadırgamadan bağrımıza basmıştık o zamanlarda. İtiraf etmek gerekirse ilk orada kapılmıştım rüzgarına. Ama Güneşin Kızları ile kalbimin kapılarını ardına kadar açtı. Dikkat! O bakışlar insanı çarpar.
Dış dünyadan bakıldığında sakin bir hayat tiplemesine göre şekillendirirdim Burcu Özberk'i. Ama röportajlarını okuyup tanıdıkça anladım ki o bir kemanla hip hop müzik yaratabilecek kadar cıvıl cıvıl. İşine bağlı. Bir tiyatro perdesi, bir kamera kadrajı veya bir top senaryo kağıdı mutluluğun tanımı onun için. Bunu dışarıdan baktığınızda da anlayabiliyorsunuz. 

Nazlı onun için bir uç nokta değil. Ama kendinden çok şey kattığı bir karakter. Burcu Özberk kendi kusurları ile barışık birisiyken Nazlı, kusurlarını ses tonunu öne çıkararak ört bas ediyor. Bu noktada Burcu Özberk karakteri ile bir bütün haline geliyor. Nazlı ile olan en büyük eşitlikleri anne sevgisi ve bolca kıskançlık.
Sosyal medya hesaplarına göz attığımda anlıyorum ki aynı zamanda içinde çarşaf çarşaf klasik müzik tutkusu taşıyor. Uç noktalarda yaşayabiliyor. Dengesinin son demlerine kadar çıkabiliyor fakat kontrolünün terazisini en dik yamaçlarda bile sarsmadan elinde taşıyabiliyor. İnanılmaz bir performansı var. Buz dağının görünmeyen yüzü Burcu Özberk. 

Sabırlı ve dirençli. Severse savaşır. Savaştığı şeye saçlarından minik tılsımlar saçar. Ah o saçlar... Bir yağmur seremonisi gibi dökülüyor yeryüzüne. Bunu onun tavsiyesi olan bir parçayı dinlerken yazıyorum ve o seremoni içine beni de katıp deryalar boyu sürüklüyor.

Öyleyken böyle Burcu Özberk yazımı tamamlıyorum.  Tamamladığımda ise anlam veremediğim bir hayalden uyandığımı fark ediyorum. Başımı kaldırdığımda ise şiir kitabımın üzerindeki bir yazı buraya dökülüyor.

"Şiir gibi bakan kadınları sevin"

Yazının linki için;
tıklayın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder